BAHAİ DİNİ’NDE DEFİN YASALARI VASİYETNAMENİN ÖNEMİ VE RUHUN YÜKSELİŞİ
VASİYETNAME HAZIRLAMAK HERKES İÇİN ZORUNLUDUR“Herkesin vasiyetnamesini yazması zorunludur. Vasiyetnamenin başlığını İsm-i Azam ile süslemeli ve O’nun Vahyinin şafağında görülen Tanrı birliğine tanıklık ederek, gerçekleşmesini arzu ettiği iyi davranışları belirtmesi uygun olacaktır. Böylece bunlar, onun Vahiy ve Varlık dünyalarındaki şahadeti ve Koruyucu ve Sadık Rabbının katında hazinesi olsun.”
(Akdes Kitábı)Her Bahainin kendi vasiyetnamesini hazırlaması şiddetle tavsiye edilmektedir. Mal ve mülkünü arzu ettiği bir biçimde kullanmakta tümüyle özgürdür.
(Yüce Adalet Evi, 24 Ağustos 1982)Mahalli Ruhani Mahfiller, vasiyetname hazırlanmasının önemi konusunda camialarını eğitmelidirler. Bir Bahai, mal ve mülkünün bir kısmını Bahá'í Dini’ne bırakmak istiyorsa bunu vasiyetnamesinde belirtebilir. Aynı şekilde, Bahá'í kitaplarının uygun bir biçimde kullanılmasını ve çocuklarının Bahá'í eğitimi almasını da vasiyetnamesinde isteyebilir. Genel olarak, bir vasiyetnamenin defin işlemlerinden önce okunması ve hatta bulunması konusunda güçlükler çıkmaktadır. Bu nedenle, inananlar isterlerse, defin işlemleri konusundaki isteklerini vasiyetnameden ayrı bir biçimde yazabilir ve bir kopyasını da Mahalli Ruhani Mahfile vererek, aile fertlerine ve dostlarına bu belgenin yerini bildirebilirler.
(Milli Ruhani Mahfil)Dostlar, cenaze törenlerinin Bahá'í Dini’nin himayesi altında veya en azından Bahá'í Dinin’nin gereklerine uygun olarak yapılmasını istediklerini belirten vasiyetnameler yazmaya ve bundan hem Mahalli Ruhani Mahfili hem de akrabalarını, henüz sağken haberdar etmeye şiddetle teşvik edilmelidirler. Böylece, Bahá'í olmayan yakınlarla bazı konular üzerinde anlaşmaya varılması, ölüm olayından önce mümkün olacaktır.
(Yüce Adalet Evi adına, 18 Ağustos 1972)Dostlar, cenazenin defnedilmesine ilişkin Bahá'í Yasaları konusunda bilgilendirilmeli ve vefatlarından sonra Bahá'í Yasasına göre defnedilmek üzere ellerinden geleni yapmaya teşvik edilmelidirler. Bunun, vasiyetnamede belirtilerek sağlanması her zaman mümkün değildir. Mahfiller konu üzerinde meşveret etmeli, gerekiyorsa yasal tavsiyeler almalı ve himayeleri altındaki Bahailerin Bahá'í usulüne göre defnedilmesini sağlayacak, mümkün olan en iyi düzenlemeleri yapmalıdırlar.
(Yüce Adalet Evi, 31 Aralık 1972)Bahá'í Yasası nezdinde bir vasiyetname kutsaldır ve bu nedenle de, vasiyetname sahibi Ruhani mahfile bir şey bırakır, ona bazı görevler verir ve koşullar koyarsa, Mahfil bunları yerine getirmekle sorumludur. Ancak, eğer vasiyetname makul olmayan parasal yük veya büyük bir parasal yük getirecek bir koşul içeriyorsa, veya koşulların yerine getirilmesi Din’in yüce menfaatlerine zararlı olacaksa, Mahfilin bu isteği reddetmekten başka bir seçeneği olmayabilir. Çünkü, Mahfil bu isteği kabul ederse, onun koşullarını yerine getirmekle sorumlu olacaktır.
(Yüce Adalet Evi adına, 10 Ocak 1972)Öte yandan, vasiyetname sahibi, bir Bahá'í olarak, vasiyetnamesine Bahá'í Yasasına aykırı bir hüküm koyarsa, (Örneğin, cenazenin ölüm yerinden bir saatten uzak bir yere defnedilmesi gibi) o hüküm Bahá'í Yasasına göre geçersizdir ve bunun yerine getirilmemesi sonucunda vasiyetname medeni yasayla iptal edilse bile, Mahfil o hükmü yerine getirmemelidir.
(Yüce Adalet Evi adına, 10 Ocak 1972)Hz.Şevki Efendi, vasiyetnamelerin öneminin küçümsenmemesi konusunda dostların uyarılmasını Mahalli Ruhani Mahfil’den ısrarla istemektedir. Hz.Şevki Efendi adına yazılan mektuplarda aşağıdaki önemli noktaları görmekteyiz:
Dostlar vasiyetnamelerinin koşullarını diledikleri gibi düzenlemekte özgürdürler. Ruhani Mahfil, Dinin ilkelerine ve menfaatlerine aykırı olmadıkça, bu koşulları desteklemek ve yerine getirmekle yükümlüdür.
Dostların vasiyetnamelerinin bir kopyasını Ruhani Mahfile vermeleri uygun olacak ve tavsiye edilecekse de, buna mecbur edilmemelidirler ve bu konuda özgür olmalıdırlar.
Ruhani Mahfilin “örnek” bir vasiyetname metni yayınlamasına gerek yoktur. Her inanan vasiyetnamesini kendi arzusuna göre düzenlemelidir.
Vasiyetnamedeki hükümlerin yerine getirilmesi, vefat eden kimsenin ruhunun Ebha Melekutunda sevincine neden olacaktır.
(Yüce Adalet Evi adına, 24 Ağustos 1982 ve 4 Eylül 1986)
Ölünün defnedilmesi büyük ciddiyet gerektiren bir tören ve önemli bir olaydır. Cenaze töreninin yapılması ve defin için hazırlıklar ölenin yakınlarına bırakılmakla beraber, Mahalli Ruhani Mahfil, Bahá'í defin yasasının, günümüzde uygulanan şekliyle, temel koşulları konusunda inananları eğitmekle ve bu gerekleri, eğer bunlara uymayacakları konusunda bir işaret varsa, incelikle ve özenle yakınların dikkatine getirmekle sorumludur. Bu gerçekler şunlardır:
-Cenaze yakılamaz,-Cenaze, ölüm yerinden defin yerine bir saati aşan bir yolculukla nakledilemez,
-Vefat eden kimse on beş veya daha üst bir yaşta bir Bahá'í ise, ölü için dua (cenaze namazı) okunmalıdır,
-Cenaze töreni, camiayı onurlandıracak, basit ve saygın bir biçimde yapılmalıdır.
(Yüce Adalet Evi, 17 Nisan 1981)Bir camiada, bir Bahá'í herhangi bir nedenle vefat edince, duruma göre Mahalli Ruhani mahfil veya Milli Ruhani Mahfil, aile veya sigorta tarafından karşılanamayan uygun bir defin yapılması sorumluluğunu taşımaktadır.
(Yüce Adalet Evi, 17 Ağustos 1969)Bir Bahá'í gencinin defnedilmesi ile ilgili olarak; defin işi henüz gerçekleşmemişse ve vakit varsa, Bahá'í olmayan aileye, henüz bilmedikleri varsayılarak, ölünün bir Bahá'í olduğu bildirilmeli; ölen Bahá'í dostlarının cenazesinin, Dininin gereklerine uygun olarak defnedilmesine izin vermesi için, ailesinin ikna edilmesine çalışılmalıdır. Ancak, eğer ısrar ediyorlarsa veya defin işi gerçekleşmişse, belki de ölen için dua etmekten başka yapacak bir şey yoktur.
(Yüce Adalet Evi, 20 Aralık 1976)Bahá'í cenaze töreni, Bahá'í olmayan yakınları tarafından engellenen bir Bahainin cenaze törenine katılınmasında bir sakınca yoktur. Ancak, Bahailer, eğer koşullar izin verirse, vefat eden dostlarının ruhunun yükselmesi için Bahá'í duaları okumaya çalışmalıdırlar. Dualar cenaze töreni sırasında okunamazsa, başka bir zaman okunmalıdır.
(Yüce Adalet Evi, 4 Mayıs 1966)Bahá'í cenaze töreniyle ilgili olarak: Definden önce toplu olarak okunan bir duadan oluştuğu için son derece basittir... Bu konuda herhangi bir tekdüze işlem veya törenin benimsenmemesi veya dostların buna zorlanmaması için, Milli Ruhani Mahfil büyük özen göstermelidir. Bahá'í ibadetinin bazı diğer durumlarında da olduğu gibi, bundaki tehlike inananlar arasında belirli ve katı tören ve uygulamaların oluşmasıdır. Son derece basitlik ve esneklik gözetilmelidir. Bahá'í Kutsal Eserlerinden seçmeler şimdilik ihtiyacı karşılayacaktır. Ancak, bu seçmeler bu gibi diğer için katı ve tekdüze bir biçimde benimsenmemelidir.
(Hz.Şevki Efendi, Principles of Baha’i Administration, s.14)
CENAZE NAMAZIÖlü için dua (cenaze namazı), toplu halde okunması gereken tek zorunlu Bahá'í duasıdır; hazır bulunanların tümü ayaktayken bir inanan tarafından okunmalıdır. Bu dua okunurken Kıble’ye dönülmesi zorunluluğu yoktur.
(Synopsis and Codification of Kitáb-i Aqdas, s.58)
Ölü için uzun dua (cenaze namazı) okunurken, Bahá'í olmayanların hazır bulunmalarında herhangi bir sakınca yoktur. Ancak, Bahailer gibi ayağa kalkarak, bu duayı okuma biçimimize saygı duymaları beklenir. Gerçekten de, ölen için herhangi bir Bahá'í duasının okunması sırasında Bahá'í olmayanların hazır bulunmasında hiçbir sakınca yoktur
(Hz.Şevki Efendi adına, Baha’i News, Ağustos 1950)
Bahá'í cenaze töreni sadece inananlar için yapılmalıdır. Ancak, bir talepte bulunulmuşsa, Bahá'í dualarının okunmasında ve hatta bir Bahainin, Bahá'í olmayan bir insanın cenaze törenini yönetmesinde bir sakınca yoktur.
(Hz.Şevki Efendi adına, 20 Temmuz 1946)Cenaze, yüzü Kıble’ye dönük bir biçimde defnedilmelidir. Okunması gereken bir dua vardır. Yapılacak başka bir tören yoktur.
(Hz.Şevki Efendi adına, 6 Temmuz 1935)Eğer vefat eden kimse 15 yaşında veya üzerinde ise, cenaze töreninde ölü için Dua (cenaze namazı) okunmalıdır. Eğer cenaze töreninde okuma bilen bir kimse yoksa, her biri on dokuz kez tekrarlanması gereken altı adet kısa ayetin söylenmesi yeterlidir.
Cenaze, ayakları Akka’yı (Kıble) gösterecek bir konumda mezara yerleştirilmelidir.
(Light of Guidance, s.199)Ölü için dua (cenaze namazı) konusunda sorduğunuz soruyla ilgili olarak: Başlangıçta bir erkek veya kadın için nazil olan duaların herhangi biri, karşı cins için okunabilir. Ancak, duanın metni değiştirilmemelidir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 10 Kasım 1946)SEÇME-SEÇİLME HAKKINI KAYBETMİŞ OLAN BAHAİLERİN DURUMU
Seçme-seçilme hakları elinden alınmış bir inanana, eğer kendisi veya ailesi istiyorsa, Bahá'í defin hizmeti verilebilir.
(Yüce Adalet Evi adına, 9 Aralık 1985)Oy verme hakkı elinden alınan bir inanan, Bahá'í mezarlığında defnedilebilir.
(Yüce Adalet Evi adına, 9 Aralık 1985)Hz.Şevki Efendi, cesedin yakılmasına karşı Hz.Abdulbaha’nın söylediklerini göz önünde bulundurarak ve inancın bir işareti olarak, cesetlerinin yakılmasına karşı önlemler almaları için dostların şiddetle teşvik edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Hz.Bahaullah, Bahá'í defin işleminin biçimini Akdes’te bir yasa olarak belirtmiştir ve bu o kadar güzel, uygun ve saygındır ki, hiçbir inanan kendini ondan mahrum etmemelidir.
(Hz.Şevki Efendi adına, Baha’i News, Ağustos 1947)
CENAZE KISA BİR SÜRE İÇİNDE DEFNEDİLMELİDİRHz.Bahaullah, defin işinin ölümden mümkün olduğu kadar kısa bir süre sonra yapılmasının tercih edileceğini belirtmiştir. Koşullar defin işinin vefattan hemen sonra yapılmasına izin vermiyorsa veya bu durum medeni yasanın bir gereğiyse, yapılan işlemin doğal bozulmayı sadece kısa bir süre için ve geçici olarak geciktirilmesi koşuluyla, cenaze tahnit edilebilir(ilaçlanabilir).
(Yüce Adalet Evi adına, 17 Haziran 1988)Cenazeyi, kasabadan bir saatten uzak bir mesafeye götürmek yasaklanmıştır; yakın bir yer, huzur ve neşe içinde defnediniz.
(Akdes Kitábı)Soru: Cenazenin nakledilmesiyle ilgili olarak, bir saatlik mesafe içinde defnedilmesi emredilmiştir. Bu yasa hem kara hem de deniz yoluyla taşımaya uygulanacak mı, yoksa başka bir durum var mı?
Cevap: Bu yasa, gemiyle veya trenle alınacak bir saatlik mesafe olsun, kara veya deniz yoluyla taşıma için geçerlidir. Hangi taşıma aracı kullanılırsa kullanılsın amaç bir saatlik zaman sınırlamasıdır. Ancak, defin ne kadar erken gerçekleşirse, o kadar uygun ve tercih nedeni olacaktır.
(Akdes Kitábı, Sorular ve Cevaplar)Yüce Adalet Evi, ölüm yerinin, inananın vefat ettiği şehir veya kasaba olarak düşünülebileceğini bildirmektedir. Bu nedenle, bir saatlik yolculuk şehir sınırından defin yerine olarak hesaplanabilir. Ancak, Hz.Bahaullah’ın yasasının ruhunun, ölüm yerinin yakınında gömülmek olduğu hatırlardan çıkarılmamalıdır.
(Yüce Adalet Evi adına, 20 şubat 1978 ve 9 Temmuz 1978)
Yüce Adalet Evi, mezarlığın bir köyden yürüyerek bir saatten fazla bir mesafede olması durumunda, defin yasasının uygulanması konusunda bilgi isteyen 10 Ağustos 1981 tarihli mektubunuzu almıştır. Sözünü ettiğiniz durumlarda, eğer alternatif taşıma araçları yoksa veya uygulanabilir değilse, bu gibi bir köyün Bahaileri için diğer bir olasılık, köye yakın ve böylece köyün sınırlarından bir saat içinde ulaşılabilecek bir mezarlık alınmasıdır. Eğer böyle bir çözüm mümkün değilse, inananlar şimdilik yolculuğu mümkün olduğu kadar kısaltmak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Genel olarak, Adalet Evi, yolculuğun bir saatlik sınırı büyük ölçüde aşmayacağını tahmin etmektedir.
(Yüce Adalet Evi adına, 21 Eylül 1981)Cenazenin defin için hazırlanması, özenle yıkanmasını ve tercihen ipekli, beyaz kumaştan yapılmış bir kefene yerleştirilmesini içerir.
( Hz.Şevki Efendi adına, Baha’i News, Ağustos 1948)
Cenazenin defnedilmesi konusundaki yasa, cesedin ipekli veya pamuklu kumaştan yapılmış bir kefenle sarılmasını, üzerinde “Tanrı’dan geldim, O’ndan başka her şeyden koparak ve Merhametli ve Şefkatli İsmine yapışarak O’na döndüm” yazılı bir yüzüğün parmağına takılmasını ve tabutun, cam, taş veya sert ve iyi ağaçtan olmasını belirtmektedir.
(Synopsis and codification of Kitáb-i Aqdas, s. 62)
Hz.Bab, cenazeyi ipek kumaş (eğer mümkünse) ve cam tabut içinde defnetmemizi söylemiştir. Neden? Beden, şimdi toprak olmasına rağmen, bir zamanlar insanın ölümsüz ruhu tarafından yüceltilmişti!
(Hz.Şevki Efendi adına, Baha’i News, 1948)Dua (cenaze namazı) ve yüzüğün, buluğ yaşına gelenlere uygulanması istenmiştir.
(Synopsis and Codification of Kitáb_i Aqdas, s. 63)
Ölüye defin taşının (yüzük) takılmasının, ruhlarımızın Yaratıcımızdan gelip O’na geri döndüğü ve O’na inanıp güvendiğimiz konusundaki derin inancımızı vurgulamaktan başka bir önemi yoktur.
(Hz.Şevki Efgendi adına, Dawn of a New Days, s. 101)
Cenazenin defnedilmesi için sert ağaçtan veya camdan yapılmış bir tabutun kullanılmasıyla ilgili olarak, cesedin mermer bir tabut içinde gömülmesini emreden pasajın Hz.Bab’a nazil olduğunu bilmeyi isteyeceksiniz. Özellikle şu pasaj önemlidir: “Bu fiziksel beden iç mabedin kurulduğu taht olduğu için, Tanrı, bedenin mümkün olduğu kadar uzun bir süre korunmasını emretmiştir. Böylece, tiksintiye neden olan hiçbir şey yaşanılmasın”
Defin yasası Hz.Bahaullah tarafından Akdes Kitábı’nda teyit edilmiştir. Hz.AbdulBahá ve Hz.Şevki Efendi tarafından getirilen açıklamalar o yasaya dayanmaktadır ve aynı ölçüde bağlayıcıdır.
Hz.Bahaullah’ın yasaları tüm dünya içindir ve peygamberlik süresini kapsamaktadır. Dünyanın bu gün için belirli yerlerdeki bazı koşullar, örneğin tabutların yüksek fiyatı veya bazı ülkelerde defin yerlerindeki sınırlamalar, dünyanın her yerindeki insanlar için gelecek yüzyıllarda neyin iyi olacağı konusunda belirleyici unsurlar olamazlar. Sözünü ettiğiniz defin sorunlarının her biri, kendine has ve Bahá'í kurumlarıyla meşveret yapılarak bulunması gereken çözümler gerektirir.
Bahá'í yasa ve hükümlerinin “güçlü İslami izler” taşıdığından söz ediyorsunuz. Şunu bilmenizde yarar vardır ki, cenazenin bir tabut içinde gömülmesine dair İslam’da hiçbir yasa yoktur. Ancak, Müslüman iken (Bahai) dinini kabul eden kimseler bu yasayı sevinçle kabul ederek ona uymuşlardır
(Yüce Adalet Evi adına, 3 Mart 1987)Emrin Velisi’nin düşüncesine göre inananlar için en ideal durum, bir Bahá'í mezarlığına sahip olmalarıdır.
(Hz.Şevki Efendi adına, 5 Eylül 1950)Oy verme hakkını kaybeden bir kimsenin Bahá'í mezarlığına gömülmesini reddetmek doğru olmayacaktır. Dahası, inananların Bahá'í olmayan yakınlarının veya başka kimselerin Bahá'í mezarlığına gömülmelerine izin verilmesi de mümkündür. Ancak, Bahá'í mezarlığı olarak seçilen arazi parçasının, Bahá'í olmayanların defnedilmesine izin verecek kadar büyük olup olmadığı konusu belirleyici bir etken olabilir. Katı ve aceleci kararların benimsenmemesi, fakat her durumun kendi değerine göre ele alınması tavsiye edilmektedir.
(Yüce Adalet Evi adına, 12 Temmuz 1984)İsm-i Azam’ın, Bahailerin veya Bahá'í olmayanların mezar taşlarında kullanılması konusunda sorduğunuz soruyla ilgili olarak, Emrin Velisi, İsm-i Azam’ın genel kullanımda böyle bir yere konulmayacak kadar kutsal olduğunu ve dostların onu mezar taşlarında kullanmamaları gerektiğini düşünmektedir. Eğer isterlerse, öğretilerden alıntılar kullanabilirler, fakat İsm-i Azam’ı değil. Eğer bir kimse İsm-i Azam’ı kullanmışsa, doğal olarak, sorun değildir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 20 Haziran 1954)İsm-i Azam’ın veya yüzük taşındaki sembolün mezar taşlarında kullanılması uygun değildir. Bir inanana yazılan 17 Eylül 1971 tarihli bir mektupta şunu belirtmiştik:
Bir mezarda kullanılacak mezar taşıyla ilgili olarak hiçbir kesin karar yoktur. Ancak, mezar başına konan taş üzerindeki yazıyla ilgili olarak sevgili Emrin Velisi, İsm-i Azam’ın herhangi bir biçimini kullanmamalarını inananlardan istemiştir. Bununla beraber, dokuz köşeli yıldız kullanılabilir veya taşın üzerine Kutsal Yazılardan uygun bir bölüm yazdırmayı arzu edebilirsiniz. Cesedin mezardaki konumu, ayakları Kıble’yi, yani Akka’daki Behci’yi gösterecek biçimde olmalıdır.
(Yüce Adalet Evi, 4 Mayıs 1972)Bahá'í mezarlıklarının hazırlanması konusunda bugün için hiçbir kesin kural bulunmamaktadır. Ancak, Hz.AbdulBahá bir Levhinde, mezarlığın güzel bir dış görünüşe sahip olması gerektiğini vurgulamış, mezarların birleştirilmemesi ve her birinin dört yanında çiçeklikler olması gerektiğini belirtmiştir. Hz.Abdulbaha, mezarlığın ortasına bir havuz konulmasının, havuzun ve mezarlığın etrafına güzel ağaçlar dikilmesinin çok hoş olacağını da belirtmektedir.
(Yüce Adalet Evi adına, 20 Şubat 1978)Eğer sağ olsalardı, insanlığa büyük hizmetler verebilecek ve kendilerinden çok şey beklenen genç insanların umutsuzluk anında hayatlarına son vermeleri çok fecidir. Dünya, özellikle bu günlerde, üzüntü ve sıkıntılarla doludur. Cesur ve güçlü bir yüreğe sahip olmalıyız. Sıkıntı ve dertler içimizde daha fazla bir güç ve daha büyük bir kararlılık uyandırmalı, şevkimizi azaltmamalı, ruhumuzu öldürmemelidir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 12 Mart 1933)Emir’de intihar etmek yasaktır. İnsanın canını, sadece tüm yaşamın Yaratıcı’sı olan Tanrı alabilir ve istediği biçimde tamamlar. İntihar eden her insan ruhunu tehlikeye sokar ve bunun sonucunda da öteki Dünyalarda ruhani bakımından acı çekecektir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 1939)Adalet Evi, intihar ve ölüm düşüncelerini aklınızdan çıkarmanızı ve dua ve gayretle, dikkatinizi Hz.Bahaullah’ın Emrinde hizmete vermenizi öğütlemektedir.
(Yüce Adalet Evi adına, 7 Haziran 1979)Yaşamın fizyolojik müdahalelerle uzatıldığı tıbbi durumlarda yaşam desteğinin kesilmesi (ötenazi) konusunda Bahá'í görüşünü sorduğunuz 18 Mart 1974 tarihli mektubunuzu almış bulunuyoruz. Genel olarak, öğretilerimiz sadece can veren Tanrının, onu uygun göreceği bir biçimde tamamlayabileceğini belirtmektedir ve özellikle bu konu üzerine Kutsal Kitap’ta hiçbir şeye rastlanmamıştır. Ancak, yaşam desteğinin kesilmesi veya yasal ötenazi konusunda sevgili Emrin Velisi adına sekreteri tarafından bir bireye yazılmış bir mektupta şöyle belirtilmektedir: “ Bu konu da, Yüce Adalet Evi’nin karar vereceği bir konudur.” Yüce Adalet Evi’nin ötenazi konusunda karar vereceği güne kadar, sözünü ettiğiniz konularda alınacak kararlar, bunlardan sorumlu olacak kimselerin vicdanına bırakılmalıdır.
(Yüce Adalet Evi, 17 Mayıs 1974)Öğretilerde, bedenlerimizi tıp bilimine bırakmamızı yasaklayan hiçbir şey yoktur. Belirtmemiz gereken koşul, yakılmak istemediğimizdir. Çünkü bu, Bahá'í yasalarımıza aykırıdır.
Çok sayıda insan bedenlerini araştırma için tıp bilimine bırakmak üzere hazırlık yaptıkları için, Hz.Şevki Efendi bir avukat veya bir hastahane aracılığıyla bunu nasıl yapabileceğinizi araştırmanızı ve sonra da, bedeninizin ölümden sonra insanlığa hizmet etmesini ve bir Bahá'í olarak cesedinizin yakılmamasını ve öldüğünüz yerden bir saatten uzak bir yere götürülmemesini istediğinizi belirterek, vasiyetnamenizde gerekli önlemleri almanızı istemektedir.
Ruh bedenden ayrıldıktan sonra, bedenle bir ilişkisi kalmaz. Fakat, beden bir zamanlar ruhun mabedi olduğu için, bedene saygıyla davranılması gerektiği biz Bahailere öğretilmiştir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 22 Mart 1957)Hz.Şevki Efendi keder ve sıkıntılarınızı öğrenmekten büyük üzüntü duymuştur. Hz.Bahaullah’ın öğretilerini göz önüne getirirsek, oğlunuzun ölümü nedeniyle girdiğiniz keder ve sıkıntılar tümüyle haklı gerekçelere dayanmamaktadır. Hz.Bahaullah, öteki dünyayı görecek görüşe ve onun ihtişamını anlayacak akla sahip olsaydık, burada bir an için bile kalmak istemeyeceğimizi açıkça belirtmiştir. Tanrı, insanın ebediyyen sürecek ruhani bir gelişim geçirmesini mukadder kılmıştır. İnsanın bu dünyadaki yaşamı, o gelişmenin sadece ilk aşamasıdır. Bu fiziksel biçimi aştığımızda ve Tanrı, ruhani gelişimimizin meyvesini almaya hazır olduğumuzu düşününce öteki dünyaya geçeriz. Öngörüsüz olduğumuz için biz ona ölüm diyoruz. Daha uygun bir terim, “daha zengin bir yaşam” olacaktır. İleriye attığımız bir adımdır. Bu nedenle, öğretilerin ışığında sizin için en uygun olacak tutum, oğlunuzu sonsuz bağışlarıyla sarması, gelişimini hızlandırması ve her ruhu bekleyen huzuru ona vermesi için Tanrıya dua etmektir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 9 Aralık 1931)İnsanoğlunun ruhu konusuna gelince: Bahá'í öğretilere göre, insan ruhu embriyonun oluşumu ile başlar, gelişimini ve bedenden ayrıldıktan sonra sonsuz mevcudiyet aşamalarından geçişini sürdürür. Bu nedenle gelişimi sınırsızdır.
(Hz.Şevki Efendi adına, 31 Aralık 1937)Ruhun bedenden tamamen ayrılmasının üç günde tamamlandığı konusundaki beyanın doğruluğu ile ilgili sorunuza gelince: Emrin Velisi, Emrin Kutsal Eserlerinde bu konuda belirli bir referans olmadığını bildirmemi istemiştir. Fakat, vefat eden bir kimseye ölümünden sonraki kırk gün süresince dua edilmesinin uygun olup olmayacağına gelince: Bu tümüyle bir Müslüman adetidir ve inananlar için hiçbir şekilde bir zorunluluk olamaz. Ölen için dua edilmesi çok yararlıdır ve daima bir teselli ve huzur kaynağı olacaktır. Fakat, kırk gün gibi belirli bir süreyle sınırlanması için hiçbir neden yoktur.
(Hz.Şevki Efendi adına, 9 Ocak 1934)Merhamet Eli’nin ruha verdiği onuru hiçbir dil yeterince açıklayamaz, başka bir dünyasal güç anlatamaz. Bedenden ayrıldığı anda dünya insanlarının boş kuruntularından arınan ruh kutsaldır. Böyle bir ruh, Yaratıcı’sının iradesine uygun olarak yaşar, hareket eder ve en Yüce Cennet’e girer. Cennet Kızları ve en yüce konakların sakinleri onun etrafında dönerler ve Tanrı Peygamberleri ve O’nun seçilmişleri onun dostluğunu ararlar. Ruh onlarla özgürce konuşur ve onlara tüm dünyaların Rabbı olan Tanrının yolunda katlanmak zorunda kaldıklarını anlatır. Yücelerdeki tahtın ve aşağıdaki dünyanın Rabbı olan Tanrının dünyalarında böyle bir ruh için takdir olunanlar bir insana söylense, tüm varlığı o en yüce, o kutsal ve şahane makama ulaşmak için büyük bir özlemle anında yanıp tutuşacaktır...Ruhun ölümden sonraki doğası hiçbir zaman anlatılamaz, onun tüm özelliklerinin insanların gözleri önüne serilmesi ne uygun olur, ne de buna izin verilir.
(Hz.Bahaullah, Bahaullah’ın Sesi)Hz.Bahaullah’ın gelecek yaşamla ilgili olarak söylediği şey, ruhun çok sayıda dünyalarda yükselmeyi sürdüreceğidir. O dünyaların ne olduğu ve özelliklerini bilemeyiz. Rahim içindeki çocuğun bu dünyayı bilmemesi gibi, öteki dünyanın ne olacağını da bilemeyiz.
(Hz.Şevki Efendi adına, 18 Ekim 1932)Ruhani dünya ve onunla olan ilişkimiz konusunda sorduğunuz soruyla ilgili olarak: İnsan ruhu ölümden sonra maddesel dünyadan kesin olarak ayrılır ve sınırsız bir biçimde ilerleyip yükseleceği ruh dünyasına girer. O ruhani dünyanın özellikleri bizim buradaki dünyasal yaşamımızdan esasen farklıdır ve üstündür.
(Hz.Şevki Efendi adına, 10 Nisan 1938)Bu dünyadan ayrıldıktan sonra bize ne olduğu konusunda bir açıklama istiyorsunuz: Bu, yaşadığı her şeyden tümüyle farklı bir şeyi bir insanın kafasına sokamayacağımız gibi basit bir nedenle, hiçbir peygamberin ayrıntılı olarak cevaplamadığı bir konudur. Hz.Abdulbaha, bu yaşamın öteki yaşamla olan ilişkisini, rahimdeki çocuğa benzetmektedir; gözleri, kulakları, elleri, ayakları, dii gelişir, ancak görecek veya işitecek bir şey yoktur; yürüyemez, bir şeyler tutamaz veya konuşamaz; bu yeteneklerin hepsini bu dünya için geliştirmektedir. Bir embriyona bu dünyanın nasıl olduğunu açıklamaya çalışsanız, hiç anlamayacaktır- fakat, doğduğunda ve yeteneklerini kullandığında bu dünyayı anlayacaktır. Öyleyse, öteki dünyadaki durumumuzu tasavvur edemeyiz. Tüm bildiğimiz, bilincimizin ve kişiliğimizin yeni bir durumda devam edeceği ve bu dünya annemizin karanlık rahminden nasıl daha iyiyse, o dünyanın da bundan daha iyi olacağıdır.
(Hz.Şevki efendi adına, 3 Ekim 1943)Hz.Bahaullah, gelecek dünyada bizi bekleyen mutlulukları anlayacak olsaydık, ölümün anlamını kaybedeceğini söylemektedir; aksine, onu dünyamız dediğimiz acılarla dolu bu yerden sınırsız ölçüde yüksek ve soylu bir aleme giriş kapısı olarak karşılardık. Bu nedenle, onların mutluluklarını düşünürsek, kısa sürecek bir ayrılık için kendinizi teselli etmelisiniz. Zamanla hepimiz vefat edenlerimizle birleşecek ve onların sevinçlerini paylaşacağız.
(Hz.Şevki Efendi adına, 13 Ocak 1932)Hz.Bahaullah’a göre, ruh ölümden sonra kişiliğini ve bilincini korur ve diğer ruhlarla konuşabilir. Ancak, bu konuşma tümüyle ruhani niteliktedir ve bireylerin birbirlerine olan yansız ve bencillikten uzak sevgilerine bağlıdır.
(Hz.Şevki Efendi adına, 10 Mart 1936)Ruhun öteki dünyada Gerçek hakkında bilgi sahibi olup olamayacağı konusundaki sorunuza gelince: Bu gibi bir bilgi şüphesiz mümkündür ve Güçlüler Güçlüsü’nün sevgi dolu Merhametinin bir işaretidir. Eğer bu dünyada erişememiş olsa bile, her ruhun bu yüce makama ulaşmasına dualarımızla yardım edebiliriz. Ruhun gelişimi ölümle sona ermez. Aksine, yeni bir yola girer. Hz.Bahaullah, büyük ve geniş kapsamlı olasılıkların, ruhu öteki dünyada beklediğini öğretmiştir. O alemdeki ruhani ilerleme sınırsızdır ve hiçbir insan, hala bu dünyadayken, onun tam gücünü ve büyüklüğünü tasavvur edemez.
(Hz.Şevki Efendi adına, 22 Mayıs 1935)Bu gibi içtenlik dolu ruhlar bu yaşamdan göçünce, çok daha soylu ve güzel bir mevcudiyete girerler. Bizim için yabancı olduğu için ondan korkmaktayız ve ruh aleminden bize gerçek ikan (kesinlik) mesajı getiren peygamberlerin sözlerine güvenimiz de çok azdır. Ölümü sevinçle karşılamalıyız, özellikle de bu mevcudiyet evresinde yaşamımız iyi davranışlarla dolu olarak geçmişse.
(Hz.Şevki Efendi adına, 31 Aralık 1932)Hz.Bahaullah’ın, inananların tüm yakınlarının öteki dünyada Melekut’a ulaşacaklarını belirttiği Levhiyle ilgili olarak: Bu beyan ile kısmen erişme kastedilmektedir. Ancak, sonsuz gelişme gösterebilirler, çünkü öteki dünyada ruhani gelişme sınırsızdır ve bu dünyadayken Emri bilip tanıyanlara özgü değildir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 30 Nisan 1940)Öteki dünyanın zenginliği Tanrı’ya yakınlıktır. Bu nedenle, Tanrı’ya yakın olanların aracılık etmesine kesinlikle izin verilmektedir ve Tanrı bunu onaylar. Fakat, öteki dünyadaki aracılık bu dünyadakine benzemez. Başka bir şey, başka bir gerçektir. Kelimelerle anlatılamaz.
(Hz.Abdulbaha, Mufavezat)Bildiğiniz gibi, Bahá'í olsun veya olmasın, vefat eden kimse adına dualar okunması öğretilerimizde teşvik edilmiştir. Çünkü, bu tür dualar, ruhlarının öteki dünyada ilerlemesi için yararlıdır. Düzenli aralıklarla anma toplantısı yapılması konusuyla ilgili olarak, öğretilerde, bu gibi toplantıları yasaklayan hiçbir şey yoktur. Fakat, sevgili Emrin Velisi’nin, inananları, geçmiş sistemlerin ve eski dinlerin tören ve geleneklerine bağlanmaya karşı uyardığı mektuplarında genel ilkeler bulmaktayız. Emrin Velisi, inananların Bahá'í yaşam biçimini ortaya koymalarını ve Dinin öğretilerinin bağımsız karakterini göstermelerini ısrarla istemektedir.
(Yüce Adalet Evi adına, 24 Mayıs 1974)Hz.Abdulbaha, vefat edenlerin anısına yapılan bağışların ve iyiliklerin, ruhların öteki alemlerdeki gelişimi için çok yararlı olacağını söylemiştir.
(Hz.Şevki Efendi adına, 10 Aralık 1952)Zengin bir insan fakir ve yoksul olanlara bir bağış bırakır ve varlığının bir kısmını onlar için harcanmak için verirse, belki de bu davranış affedilmesinin ve bağışlanmasının ve İlahi Melekut’ta ilerlemesinin nedeni olacaktır. Bir Bába ve anne çocukları için çok büyük sıkıntı ve güçlüklere katlanır; ve çocuklar olgunluk çağına geldiklerinde, genellikle ebeveynler öteki dünyaya geçerler. Bir Bába ve annenin çocukları için katlandıkları kaygı ve sıkıntılarının mükafatını bu dünyada gördükleri enderdir. Bu nedenle, çocuklar bu kaygı ve sıkıntılara karşılık olarak, hayır ve iyilik göstermeli ve ebeveynleri için af ve bağışlanma dilemelidirler.
(Hz.Abdulbaha, Mufavezat)Bahá'í Dininde, “ruh arkadaşlığı”nın varlığına ilişkin hiçbir öğreti yoktur. Bundan maksat, evliliğin, seksin ve evlilikteki alıp vermenin olmadığı öteki dünyada sürecek çok derin bir ruh arkadaşlığına neden olmasıdır; tıpkı ebeveynlerimiz, çocuklarımız, erkek ve kız kardeşlerimiz ve arkadaşlarımızla kurmamız gereken, ebedi ve derin ruhani bağ gibi; yoksa, insan ilişkilerindeki salt fiziksel bağlar gibi değil.
(Hz.Şevki Efendi adına, National Baha’i Review, Eylül 1975)
DÜNYAYA GERİ GELEN RUHLAR YOKTURDünyaya geri gelen ruhlar yoktur. İyi olmayan ruhlar ölünce, bu dünyadan tamamen uzaklaşırlar ve hiçbir kimseyi etkileyemezler. Ruhani bakımdan ölüdürler. Onların düşünceleri sadece bu dünyada sağken etkili olabilir. Fakat, iyi ruhlara ebedi bir yaşam verilir ve Tanrı bazen onların düşüncelerinin insanlara yardımcı olması amacıyla dünyaya ulaşmasına izin verir.
(Hz.Abdulbaha, Daily Lessons, 1979)Cennete gitmek iki şeye bağlıdır. Tanrı Günü için gönderilen Peygambere, yani bu Devir’de Hz.Bahaullah’a iman etmek ve iyi davranışlar göstermek, yani elimizden geldiği kadar soylu bir yaşam yaşamak ve bize yapılanları başkalarına yapmak. Fakat daima hatırlamalıyız ki, varlığımız ve sahip olduğumuz ve olacağımız her şey Tanrı’nın Merhametine ve Bağışına bağlıdır. Bu nedenle de, gerçekte O’na yakınlık olan Cennet’e, en alçak gönüllü olanı bile kabul edebilir. Eğer gayret edersek, Merhametini görmek için daima umudumuz olacaktır.
(Hz.Şevki Efendi adına, 12 Ocak 1957)BAHAİ DİNİNDE DEFİN YASALARI-VASİYETNAMENİN ÖNEMİ VE RUHUN YÜKSELİŞİ
2